Dağarcık - Mayıs 2023
- mrkati
- 28 May 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 Nis
Medeniyet, Avrupa’nın kendi kendine verdiği bir berat imiş.

Ama
Tuhaf olan, bu anormal medeniyetin örnek bir medeniyet olduğunu iddia etmek, bunu en mükemmel «medeniyet», hatta bu isme lâyık tek medeniyet olarak düşünmektir. Sanki bu kuruntu yetmezmiş gibi, bir de buna, en az onun kadar mutlak olarak inanılan «ilerleme» inancını ekleyiniz; o “ilerleme” inancı ki modern Batılı’nın tüm uğraşılarını kuşatan maddî gelişmeyle esasta özdeştir.
Sadece bir çevre ve bir dönemin genel eğilimlerine açık olan bazı fikirlerin nasıl çarçabuk yayıldıklarını ve kendilerini nasıl dayattıklarını görmek dikkat çekicidir. Bunca insanın, her şeyi kapsadığına ve zorunlu olduğuna yürekten inandığı «medeniyet» ve «ilerleme» olarak adlandırılan fikirler bunlardandır. Oysa bu fikirlerin ortaya çıkışı çok yenidir ve bugün bile insanlığın en az dörtte üçü bunları bilmemekte veya dikkate almamaktadır.
Bu konuda Jacques Bainville şöyle der: «Medenileştirmek (civiliser) fiili bugün kullandığımız anlamda XVIII. yüzyıldan beri büyük yazarlarda görüldüğü halde, isim olarak medeniyet (civilisation) sözcüğü ancak “İhtilâl” öncesi devrin iktisatçılarında görülür. Littré bu konuda sadece Turgot’dan
Bir tek örnek gösterir. Bütün Fransız edebiyatını baştan sona tarayan Littre, daha gerilere gidememiştir. Demek ki, medeniyet kelimesinin yaşı bir buçuk asırdan fazla değildir. “Academie”nin sözlüğüne de ancak 1835 de, yani yüz yıldan daha az bir zaman önce girebilmiştir. Bize hâlâ hayat veren Antikite, medeniyet sözcüğüyle demek istediğimiz şeyi anlatacak bir sözcüğe sahip değildi. Latinceye çevrilmesi gereken bir metinde bu sözcük bulunsa, çeviriyi yapacak öğrenci zor durumda kalabilirdi.
Sözcüklerin hayatı fikirlerin hayatından ayrı olamaz. Atalarımızın hiç de ihtiyaç duymadıkları medeniyet sözcüğü-belki de medenî olduklarından ona ihtiyaç duymuyorlardı- XIX. yüzyılda, yeni fikirlerin etkisiyle yayılmıştır. Bilimsel buluşlar, sanayinin, ticaretin gelişmesi, zenginlik ve refahın artması, bir çeşit coşkunluğa hatta kehanette bulunmaya yol açmıştır. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan sonsuz ilerleme kavramı, insanlığın yeni bir çağa, mutlak medeniyet çağına girdiğine inanmasına yardımcı olmuştur. İçinde bulunduğumuz dönemi medeniyet çağı olarak adlandırmayı ve medeniyeti, modern çağ ile karıştırmamızı, bugün artık unutulmuş bulunan büyük bir ütopyacıya, Fourrier'ye borçluyuz:“Medeniyet, Avrupalı milletlerin XIX. yüzyılda ulaştığı gelişme ve yetkinleşme demekmiş. Hiç kimse tarif edemese de herkesçe bilinen bu sözcük hem maddî ilerlemeyi hem de ahlâkî ilerlemeyi kapsıyormuş: biri öbürüne dayalı, biri öbürüne bağlı, birbirinden ayrılmaz iki kavram. Medeniyet demek, kısacası,
Avrupa demekmiş; medeniyet, Avrupa’nın kendi kendine verdiği bir berat imiş». Bizim de düşündüğümüz bu işte. Bu alıntıyı böyle düşünmekte yalnız olmadığımızı göstermek için yaptık.
Görüldüğü üzere sıkı bir ortaklık içinde yürüyen «medeniyet» ve «ilerleme» denen iki fikir, ancak XVIII. yüzyılın ikinci yarısında, yani daha birçok şeyin yanında «emperyalizm”in de doğuşuna tanık olunan dönemde ortaya çıkmıştır ve özellikle, XIX. yüzyılın başlarındaki hayalperest sosyalistler tarafından yayılmış ve popüler bir hale getirilmişlerdir.
Fikir tarihinin, bazen şaşırtıcı tespitlerde bulunduğunu ve bazı hayal mahsulü şeyleri eleyip gerçek değeri ortaya çıkardığını kabul etmek gerekir. Özellikle, elimizdeki sıradan tarihler gibi maksatlı yorumlarla tahrif edilmiş veya ayrıntılar üzerindeki önemsiz araştırmalarla sınırlanmış değil de, gerektiği gibi yapılan araştırmalar sonucu yazılan bir fikir tarihi bu işi daha başarıyla yerine getirebilir. Doğruyu anlatan bir tarih, bazı siyasî menfaatler için tehlikeli olabilir; bazı metotların bu alanda kasıtlı olarak dayatılma nedeninin bu olup olmadığını merak etmekte haklıyız: Bilerek veya bilmeyerek, birçok konuda isabetli görüşe imkân verebilecek her şey peşinen (a priori) saf dışı bırakılmaktadır ve «kamuoyu» da bu şekilde oluşmaktadır.
(René Guénon, “Doğu ve Batı” adlı kitaptan)
Comments