Haber Kaynağım: Mehmet Hamzakadı
- rizakati

- 29 May 2021
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Eki 2021
Aksaray'da bir türbede mumya bulunduğunu söyleyen tarihçi ve koleksiyoncu Mehmet Hamzakadı Azmi Milli'de çalışıyordu ve ben lisede gazetecilik yaparken tarih konusunda benim haber kaynağım oydu.

Şirket deyince aklıma gelen iki kişiden biri Mehmet Hamzakadı diğeri Feramuz Emmi demiştim. Hamzakadı isminin peşinden de lise, okul gazetesi, editörlük ve bir sürü anı üşüştü kafama. Anlatsam ağyar gücenir, sussam gönül razı değil. Hayaller uçmaya sevdalı.
Lise son sınıfta, Fransızca öğretmeni, çok sevdiğim saydığım Mehmet Kalleci (rahmetli olmuş) yönetiminde gezi kolu adına birkaç arkadaş "ÖĞRENCİ" adıyla bir okul gazetesi çıkarmıştık. Neden Edebiyat hocası (Dinçer Sezgin) değil de Fransızca hocası? Aslında yakışanı edebiyatçı değil mi? Bu da başlı başına bir hikâye. Yeri ve zamanı gelirse onu ve sonuçlarını da anlatırım belki ilerde.
Gazetenin editörlüğünü ben yapıyorum; basım sırasında matbaada başında bekleyip dizgisinden, baskısına tashihine her şeyiyle ilgileniyorum. Edebiyattan anlayan, ekip çalışmasına aşina birkaç arkadaşla (aklımda kalanlar rahmetli Cengiz Arıbaş, Celalettin Satılmış, soyadlarını unuttuğum Bayram ve Fazlı adında iki kişi daha), öğrencilerden gelen ve o ayın gazetesine girecek şiir, öykü, makale, inceleme vb. seçiyoruz. Ben tarih belgeseli hazırlıyorum. Dolayısıyla sık sık, o zamanlar Azmi Milli Un Fabrikasında muamelat müdürü olarak görev yapan, tarihçi ve koleksiyoncu Mehmet Hamzakadı’nın

yanına gidip bilgi ve belge alıyorum. Kendisi efendi, çelebi bir adamdı. İlgisini esirgemez, seve seve yardım eder, hiç duymadığım ilginç şeyler anlatırdı. Çok zengin görgü ve bilgi birikimi vardı. Örneğin şu anlatacağım şeyi Aksaray’da çok az kişinin bildiğini sanıyorum.
Aksaray’da bir türbe içinde bir mumya varmış. Mumya pamuklara sarılmış, üstüne bir bez örtülmüş halde saklanıyormuş. Bir belediye reisi bunu çöp arabasına attırarak Cemiyet Deresi Kabristanında bir yere gömdürmek suretiyle yok ettirmiş. Mumya 1924-25 yıllarında yerinde duruyormuş. Mehmet Hamzakadı öğrenciyken gitmiş ve mumyayı görmüş. Kefeni sararmamış bir halde muhafaza edilmiş. Yalnız ayaklarının derisi kemiklerine yapışmış durumdaymış.
Yine onun anlattığına göre Birinci Cihan Harbinde, müttefikimiz olan Almanlar Aksaray'a da asker konuşlandırmışlar ve gözetleme noktası olarak Kılıçaslan tepesine çadır kurmuşlar. Bu dönemde türbenin çinileri, mezar taşları ve sandukaları yağmalanıp Almanya'ya götürülmüş.
Bu yazı dizisini hazırlarken, bunları doğrulayan bilgiyi, İbrahim Hakkı Konyalı’nın "Aksaray Tarihi" adlı muhteşem çalışmasında (sayfa 1415) buldum. Müellifin en önemli ve güvenilir kaynaklarından birisinin muhterem Mehmet Hamzakadı olduğu bu harika eserde ondan nakledilen olayların çokluğundan anlaşılmaktadır (ikisine de rahmet olsun).
Gazete konusuna dönelim. Aksaray’daki matbaa müsait olmadığı için gazetenin o ayki sayısını bastırmak için Konya’ya gitmem gerekti. İlk defa Aksaray’dan büyük bir şehre gidiyordum. Resimlerde gördüğüm dört katlı, beş katlı evleri canlı göreceğim için heyecanlıydım. Aksaray’daki evler en fazla iki katlıydı. Doktor Ahmet Mutlu’nun yaptırdığı üç katlı apartman dillere destan olmuştu; Zafer okulunun yakınındaki binayı görmeye gitmiştik.

Edebiyat hocam Ali Çiçekli’yi Aksaray’dan naklen gittiği Konya lisesinde buldum. Sevindi; gazete bastırmaya geldiğimi söyleyip, önceki sayılarını gösterdim; daha çok sevindi. Tanıdığı bir matbaacıya götürdü. Gece basılıp sabaha hazır olacak şekilde sahibiyle anlaştık. O gece tüm dizgiciler seferber oldu ( o devirde yazılar, kurşun harflerle tek tek dizilirdi). Mürettipler sayfalardan bir bölümü diziyor bana veriyor, ben tashihini yapıyorum; yanlış harfleri değiştiriyorlar, yine bana veriyorlar, hata azalmışsa da hâlâ var, işaretleyip geri veriyorum. Böylece her kalıp birkaç defa elden geçiyor. Mürettipler çok hızlı çalışıyorlar; çok süratli el hareketleriyle, gözünü kalıbı alınacak yazıdan ayırmadan hangi harfin hangi kutuda olduğunu ezbere bildikleri için el yordamıyla harfleri kasalarından tek tek alarak kumpas (harflerin birleştirilmesi için kullanılan alet) üzerine diziyorlar. Baskı bitince kalıbı söküp her harfi kendi kasasına atıyorlar. Bu işi çok süratle yaptıkları için de bazı harfler ona ayrılan harf kasası yerine başka kasaya atılıyor. Dolayısıyla tekrar kullanırken yanlış yere girip harf hatasına neden oluyor. Tashih işleminde en çok rastlanan hata bu tür yanlış harfin yanlış yerde olmasıyla vukua geliyor.
Neyse baskı işini sabaha kadar bitirdik. Baskı ücretini ödeyip, gazete kolisini yüklendim. Doğru otobüs garajına... Aksaray’a gidecek otobüse ucu ucuna yetiştim. Son paramı da otobüs biletine verdim. Karnım aç, fakat bir simit alacak para bile kalmadı. Yola çıktık karnım zil çalıyor. Şoför Sultanhanı’nda mola verdi. İndik. Köşede seyyar satıcıdaki peynirli pidelerin kokusuyla açlık daha dayanılmaz hale gelince, mahallemizin gençlerinden olan otobüs şoförü Yüksel Abi’den utana sıkıla, Aksaray’da vermek üzere börek parası bir lira istedim, hemen verdi sağ olsun. O pideyi yerken duyduğum hazzı hâla unutamıyorum. Yüksel abiyi de tabiî ki.

(Resim hemşerim Orhan Tapan'ın arşivinden alınmış)







Yorumlar