Roman ahlakın aynasıdır
- rizakati

- 25 Eyl 2022
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 Nis
Edebiyat Sohbetleri:
Nuke Türkiye (Alev Alatlı)
Tanzer Güller anlatıyor:

Tak tak tak! Orada kimse var mı?
“Nuke Türkiye” Alev Alatlı’nın “Orda Kimse Var mı” adlı kitap serisinin ikinci kitabı. Birinci kitap “Viva la Muerte (Yaşasın Ölüm)” idi. O kitabı size tanıtmıştık. Ama kısa bir hatırlatma yapalım o kitaptan: O kitapta yani “Viva la Muerte (Yaşasın Ölüm)” de Alev Alatlı Günay Rodoplu vasıtasıyla Oryantalizmin sıkı bir eleştirisini yapıyordu. Türkiye’deki kültürel ve aydın çevreleri, daha doğrusu, (Hilmi Yavuz’un deyimiyle yerli oryantalizmi) sert bir şekilde eleştiriyordu. Sevgilisi, siyasetle uğraşan Şafak Özden’e de, aynı hatalara düşmemek için teyakkuz halinde olmasını söylüyordu. “Nuke Türkiye” de ise Alev Alatlı birinci kitaptan farklı bir şey söylemiyor. Birbirinin devamı niteliğinde.

Ama bu sefer karşısında bir Amerikalı çift var. Amerikalı çift Türkiye’ye gelmek üzere hazırlık yaparlarken kızın annesi ve erkeğin arkadaş çevresi, akıl almaz iftiralarla onları Türkiye’ye gelmekten vazgeçirmeye çalışıyorlar. Hatta annesi en son koz olarak Gustave Flaubert’in 1973 yılında Boston’da yayınlanan “Mektuplar” adlı kitabından, (benim bugüne kadar okumadığım, görmediğim duymadığım, bir ilkel toplumda bile olamayacak şekilde iğrenç) satırları kıza okuyor. “Bana inanmıyorsan, al sen de oku ve vazgeç!” diyor. Fakat kız vazgeçmiyor. Profesör Pavloviç’in (erkeğin) kız arkadaşı Anne ise tabii ki soykırım, (sözde soykırım) nedeniyle Türklere düşman; Türkiye’ye gitmemesi gerektiğini, onların barbar olduğunu, insanları kestiğini söylüyor. Fakat onlar Türkiye’ye gelmekten vazgeçmiyorlar.
Neden Türkiye’ye gelecekler? Çünkü o tarihlerde İran’da Humeyni iktidarı ele geçiriyor; Amerikalı Üniversite kuruluşları acaba Ortadoğu'da Müslümanlık iktidarı ele mi geçiriyor diye bir inceleme yapmak için bu çifti Türkiye’ye gönderiyorlar. Tabii bunlar Türkiye’ye gelince karşılarında romanımızın kahramanı Günay Rodoplu’yu buluyorlar. Mr. Pavloviç Yahudi, Miss Pavloviç de Püriten Hıristiyan. Bu şahısların da kendi dinleriyle ilgili sorguları var Burada da Günay Rodoplu ile, Siyonizmden Kudüs’e , Kudüs’ten Müslümanlığa, oradan Türklerin Müslümanlıktan evvelki hayatlarına ve Atatürk’e, Atatürk’ten Mevlana'ya, Mevlana’dan Türk basınına kadar tartışılmadık konu bırakmıyorlar. Tabii ki Alev Alatlı’nın birinci kitapta olduğu gibi burada da üstün bilgi birikimi ve deneyimi okunur kılıyor kitabı.
Fakat bu kitapta Alev Alatlı bir de ne hikmetse hizmetçi karakteri sokmuş kitaba. Hizmetçi Nesibe okuma yazması olmayan, elifi görse mertek zanneden, kocası kapıcı, cahil bir kadın. Kitap 447 sayfa, 350 sayfaya kadar zaman zaman sahnede görüyoruz bu cahil kadını. Son sayfalara, yani son yüz sayfaya gelince bu Nesibe karakteri birdenbire neredeyse baş role soyunuyor ve kitabın son yüz sayfasında Miss Diana Pavloviç ile diyaloga girişiyor ve orda da benim bu son bölüme itirazım başlıyor. Bu itirazım asla bir sansür değil. Kesinlikle öyle bir niyetim ve amacım yok. Sizi de yanıltmak istemiyorum. Fakat kitabın son yüz sayfasıyla kitabın geri kalan sayfaları birbiriyle örtüşmüyor. İçerik açısından örtüşmüyor. Sanki iğreti duruyor kitabın son yüz sayfası.
Geçmişte Hüseyin Rahmi Gürpınar bir kitabı nedeniyle ahlaksızlık suçlamasıyla mahkemeye veriliyor. Yazarın savcıya yönelik söyledikleri çok dikkatimi çekmişti ve bir yere not almıştım. O sözlerin altına ben de imzamı atıyorum. Şöyle diyor Hüseyin Rahmi: “Savcı istiyor ki roman, gördüğü çirkinliği ve yaraların kokusunu değiştirsin. Görünen çirkin ise sanatçının suçu ne? Benden dört duvar arasına sanatı hapsetmemi isteyemezsiniz. Roman ahlakın aynasıdır” diyor ve ben de altına imzamı atıyorum. Benim, romanın son yüz sayfasının geri kalan konuyla bir ilgisi olmadığı, iğreti durduğu konusunda itirazım var. Kitabı okuyunca sizin bu konuda ne düşüneceğiniz tabii ki sizin görüşünüze bağlı. “Nuke Türkiye, Orda Kimse Var mı?” Evet, biz buradaydık. Kitabı okuduk. Size de iyi okumalar diliyorum.







Yorumlar