Editörden
- rizakati

- 12 Eyl 2021
- 2 dakikada okunur
Mösyö Seguin'in keçisi özgürlüğü seçerse ya da bir kız evden kaçarsa...

Seneler öncesi, sahaflarda rastladığım ve ismini ilginç bularak, neyin nesi olduğunu anlamak için elime aldığım bir kitabın arka sayfa tanıtımında şu tümceyi okumuştum:
"Bu kitap, 'Sofie’nin Dünyası’nı tamamlayan bir felsefe tarihi ve 20. yüzyıla damgasını vurmuş filozof ve aydınların şölenidir."
O anda üzerinde durmadım; Sahaflardan ayrıldıktan sonra kafama dank etti. Yıllar önce okuduğum dünya felsefe tarihini rahat okunan, akıcı bir roman üslubuyla anlatan ve "yalnızca aydınları sevmeyenlerin deyimiyle Fransız 'entelloları'nın (entellerinin) değil, Yalta’dan bu yana hepimizin, bütün dünyanın romanı sayılan 'Sofie'nin Dünyası'nın devamı olması" ihtimaliyle sahaflara tekrar yolum düşünce kitabı aradım; ama yoktu. Yıllarca kitapçı raflarında, okunmuş kitap tezgahlarında gözüm hep o kitabı aradı. Sonunda bir kitap fuarında bir tane buldum, ikinci el.
Kitapta, felsefe alanında üretilen birbirinden farklı bir çok varsayım içinde aklın yolunu şaşırması, şeytan tarafından kötü yola düşürülme olarak tanımlanıyordu. Bu benzetme bende iki olayı çağrıştırdı:
Şöhret olmak için evden kaçan ve kötü niyetlilerin elinde oyuncak olan kızların öyküsü.
Lise son sınıfta Fransızca ders kitabında incelediğimiz, Alphonse Daudet'in "Mösyö Seguin'in Keçisi" adlı öyküsünün kahramanı keçinin, çiftlikteki kısıtlı hayattan sıkılınca ipini koparıp, dağlara kaçarak kurda yem olması.

"O da Mösyö Seguin'in daha önceki bütün keçileri gibi dağa gitmek istiyordu. Oysa adamcağız, yerine daha kolay alışsın diye bu sefer kart değil de yavru keçi almıştı. Baygın gözleri, küçük zabitlerinki gibi didon sakalı, pırıl pırıl ayakları, çizgili boynuzları, üstünde harmani gibi uzun, beyaz tüyleriyle o kadar güzeldi ki! Önceleri yerinden memnun görünen keçi sonradan sıkıldı; tıpkı diğer keçiler gibi ipinden kurtulup dağa gitmek istedi. Üstelik de, hain kurdun keçileri yediğini bildiği halde."
Daudet bu hikâyeyi, bir gazetenin fıkra yazarlığı teklifini reddeden Paris'teki arkadaşı yoksul şair Pierre Gringoire'a, özgürlüğün bir maliyeti olduğu konusunda uyarmak için öğüt olsun diye yazmıştır.
(Öykünün içinde yer aldığı "Değirmenimden mektuplar" adlı kitapta, kafa dinlemek için bir değirmen satın alan yazar, inanılmaz güzellikteki hikayelerle kırdaki yaşamı anlatır. Derin bir kavrayışın, anlayışın eseri olan öyküler çoğunlukla sevecen ama bazen de hüzünlüdür. Sabri Esat Siyavuşgil bu eseri Türk diline, dört dörtlük bir çeviriyle kazandırmıştır.)
Sonuç olarak, her üç durumda da da özgürlüğün bir maliyeti olduğu vurgulanıyor. Evden kaçan genç kızın ve ipini koparan keçinin, neyden bağımsız ve özgür olmak istedikleri ve başlarına ne geldiği biliniyor; ama felsefe alanında akıl, neyden bağımsız ve özgür olmak istiyor? Ve o şeyden bağını koparınca başına ne geliyor dersiniz? Zurnanın son deliği burası. Konuyu irdelemek isteyenler için yorum bölümü açıktır.
Selam ve bilgiyle kalın.







Yorumlar